Başlangıç ve bitiş noktası belli olmayan çizgiye doğru parçası denir doğru mu yanlış mı ?

Sude

New member
[color=]Doğru Parçası Üzerine Bir Hikâye: Başlangıcı ve Sonu Arayanlar

Bir akşam, kasabanın sessiz kütüphanesinde iki eski arkadaş — biri tarih öğretmeni Selim, diğeri sosyolog Elif — yıllar sonra bir araya geldiler. Aralarındaki sohbet, bir öğrencinin sorduğu masum bir sorudan yola çıkacaktı:

“Hocam, başlangıcı ve bitişi belli olmayan çizgiye doğru parçası denir, doğru mu?”

Selim gülerek anlatmıştı Elif’e bu anı. Çocuğun yüzündeki ciddiyet hâlâ aklındaydı. Elif kahvesinden bir yudum alıp düşünceli bir ses tonuyla, “Aslında bu soru sadece geometrik değil, hayatın kendisine de dair bir şey söylüyor olabilir,” dedi.

---

[color=]I. DOĞRUNUN İÇİNDEKİ YANLIŞ: BİR KAVRAMIN PEŞİNDE

Selim’e göre, doğru parçası netti: iki noktası belli olan, o noktalarla sınırlı bir çizgi. Ama çocuk “başlangıcı ve sonu belli olmayan çizgiye doğru parçası denir mi?” diye sorduğunda, aslında başka bir şeyi merak ediyordu — belki de, insanın kendi yolculuğundaki başlangıç ve bitişlerin belirsizliğini.

Elif, masadaki kalemi aldı, defterin üzerine bir çizgi çekti.

“Bak Selim,” dedi, “Matematikte doğru sonsuzdur. Ama toplumda, insanlar hep sınırlı doğrular arar. Bir ilişkinin, bir işin, bir savaşın bile ‘başlangıcı’ ve ‘sonu’ olsun isterler. Belirsizlik onları korkutur.”

Selim başını salladı. “Doğru diyorsun. Ama bazen erkekler olarak biz, bu belirsizliği çözmek yerine sonuca ulaşmak için strateji kurarız. Bizim için mesele, hangi noktadan nereye gittiğini anlamaktır. Kadınlar ise… senin gibi, o çizginin üzerinde yürüyüp hisleri dinler.”

Elif gülümsedi. “Belki de o yüzden, ikisi birleşmeden hiçbir doğru anlam kazanmaz.”

---

[color=]II. TARİHİN ÇİZGİSİ: SONSUZLUĞUN KISA NOKTALARI

Konuşma ilerledikçe konu tarihsel bir boyut kazandı. Selim, Rönesans’tan örnek verdi.

“Leonardo da Vinci, ‘çizgi bir düşüncenin başlangıcıdır’ der. O dönem düşünürleri için çizgi, Tanrı’nın sonsuzluğuna uzanan bir simgeydi. Ama insan, bu sonsuzluk karşısında kendini nokta kadar küçük hissederdi.”

Elif, o anda not defterine bir şeyler karaladı. “Sosyolojide de benzer bir şey var,” dedi. “Toplumlar da tıpkı doğrular gibidir. Sonsuz bir akış içinde, ama bireyler o akışta küçük doğru parçaları oluşturur. Bir devrim, bir reform, bir isyan… hepsi birer doğru parçasıdır: belirli bir başlangıç ve bitişi vardır. Ama insanlığın hikâyesi sonsuz bir doğru gibidir.”

Bu noktada Elif, okuyuculara dönmüş gibi konuştu:

> “Peki sizce hayatınız bir doğru mu, yoksa sadece bir doğru parçası mı? Başlangıç ve sonu belli bir çizgide mi yaşıyorsunuz, yoksa sonsuz bir akışta mı savruluyorsunuz?”

---

[color=]III. CİNSİYETLERİN DENGESİ: ÇİZGİNİN İKİ UCUNDA

Kütüphanede sessizlik çökerken, aralarındaki diyalog giderek derinleşti. Selim mantığıyla, Elif duygularıyla konuşuyordu ama birbirlerini tamamlıyorlardı.

Selim şöyle dedi:

“Biz erkekler bazen çizgiyi yönetmeye çalışıyoruz. Bir şeyi bitirmek, sonlandırmak, çözmek isteriz. Çünkü sonlar bize güven verir.”

Elif karşılık verdi:

“Biz kadınlar ise bazen çizgiyi anlamaya, hissetmeye çalışırız. Bitişleri değil, süreçleri önemseriz. Çünkü süreçte bağ kurarız. Ama seninle aynı çizgideyiz Selim — sadece farklı uçlarındayız belki.”

Bu cümle, iki düşüncenin birleşme noktasını belirledi.

Doğru, sonsuz bir çizgiydi; ama iki farklı ucun birbirini anlamasıyla anlam buluyordu.

Elif’in gözleri parladı: “Yani, aslında hayat dediğimiz şey bir doğru değil; biz, onun üzerindeki anlam parçalarıyız.”

---

[color=]IV. TOPLUMSAL GÖRÜNÜM: SÖZCÜKLERİN ARDINDAKİ GERÇEK

O anda kütüphanenin diğer masasında bir grup öğrenci tartışmaya başlamıştı. “Hocam doğru parçası mıydı, ışın mıydı?” diye kendi aralarında konuşuyorlardı. Selim gülümseyerek onlara baktı.

Elif ise düşünceli bir şekilde fısıldadı:

“Bak, biz hâlâ nesiller boyunca kavramlarla uğraşıyoruz. Ama asıl mesele, o kavramların arkasındaki düşünce. Başlangıçsızlık, belki de insanın tarih boyunca özgürlük arayışının sembolü.”

Selim, bu düşünceyi destekledi:

“Tarih boyunca toplumlar da kendilerini sınırlarla tanımladı. Sınırları olmayan bir ‘doğru’ fikri, güç sahiplerini rahatsız etti. Çünkü sonsuzluk, kontrol edilemezdi.”

Elif ekledi:

“Ve bu yüzden, hem kadınlar hem erkekler, çizgilerini hep yeniden çizmek zorunda kaldılar. Kadınlar ilişkisel dünyada empatiyle sınırları genişletti, erkekler ise stratejiyle yeni yollar açtı. İkisi birleştiğinde ilerleme oldu.”

---

[color=]V. GERÇEĞİN YANSIMASI: DOĞRUNUN PARÇASINA VARMAK

Gecenin sonunda, kütüphanenin kapanma saati yaklaşırken, Selim defterine küçük bir not düştü:

> “Başlangıcı ve sonu belli olmayan çizgiye doğru parçası denmez. Ama belki de hayat, o çizginin üzerinde kendi parçalarını bulanların hikâyesidir.”

Elif defteri okudu ve ekledi:

> “Belki de önemli olan, o parçayı ne kadar anlamlı kıldığımızdır.”

---

[color=]VI. FORUMDAKİ SESSİZLİĞE DAVET: SENİN ÇİZGİN NEREDE BAŞLIYOR?

Sevgili okur, bu hikâye sadece bir öğretmenle bir sosyoloğun diyaloğu değil. Bu, hepimizin kendi doğrularıyla yüzleştiği bir metafor. Hepimiz birer çizgiyiz, ama kimimiz sonsuzluğu kabul ederken kimimiz bir başlangıç arıyoruz.

> “Sence, senin çizginin başlangıcı neresi?

> Bitmesini ister misin, yoksa sonsuza dek sürsün mü?”

Tartışalım. Çünkü belki de doğruyu bulmak, çizgiyi tanımlamak değil; çizginin bizi nereye götürdüğünü anlamaktır.

Kaynak notu: Bu hikâyede kullanılan tarihsel göndermeler Leonardo da Vinci’nin Trattato della Pittura adlı eserinden, toplumsal referanslar ise Emile Durkheim’ın “Toplum bir yapı değil, bir süreçtir.” ilkesinden esinlenmiştir.

---

[color=]Son Söz: Doğru Parçası mı, Yoksa İnsanlık Parçası mı?

Matematik “hayır” der: başlangıcı ve bitişi belli olmayan çizgiye doğru parçası denmez.

Ama hayat, bazen “evet” der: çünkü insanın yolculuğu, sonsuz bir doğru üzerinde anlam arayan doğru parçalarının hikâyesidir.

Ve belki de bu yüzden, hiçbirimiz tamamen doğru değiliz — ama hepimiz, bir bütünün vazgeçilmez parçasıyız.