Ceren
New member
Van’ın Sessiz Gururu: 100. Yıl Üniversitesi Üzerine Bir Hikâye
Merhaba dostlar,
Bugün sizlerle sadece bir üniversitenin sırasını değil, bir şehrin kalbini, bir gençliğin umudunu ve bir ülkenin geleceğini konuşmak istiyorum. Ama bunu kuru istatistiklerle değil, bir hikâyeyle anlatmak istiyorum. Çünkü bazen rakamlar soğuktur, ama hikâyeler insanın içine işler.
Bu hikâye, Van Gölü’nün mavisine karışan umutların hikâyesi.
Ve belki de sizin hikâyeniz kadar tanıdık, benimkisi kadar gerçek.
Bir Şehrin Kalbinde Doğan Hayal
Elif, Van 100. Yıl Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde son sınıf öğrencisiydi. Gözlerinde doğunun ışığı, sesinde bir inat vardı. “Bu üniversite Türkiye’de kaçıncı sırada?” diye soranlara gülümser, “Benim kalbimde birinci,” derdi.
Elif’in bu sözü, kulağa romantik gelse de içinde bir direniş barındırıyordu. Çünkü o, eğitimde eşitlik arayışının, önyargılarla mücadelenin, bir kadının sessiz ama güçlü başkaldırısının simgesiydi.
Yanında, mühendislik fakültesinden arkadaşı Murat vardı. O, daha stratejik düşünürdü; “Sıralamalar önemlidir Elif, çünkü plan yaparken gerçeklerle yüzleşmek gerekir,” derdi.
İkisi birbirini tamamlayan iki zihin gibiydi — Elif’in duygusal sezgileriyle Murat’ın analitik aklı, Van’ın rüzgârında aynı masada buluşurdu.
Sıralamalardan Öte Bir Gerçek: İnsanın Değeri
Bir akşamüstü, Van Gölü kıyısında oturmuşlardı.
Murat elindeki telefona bakarak iç çekti:
“Bak Elif, bu yılki listede 100. Yıl Üniversitesi Türkiye’de 80’lerin civarında. Yani orta sıralarda. Bu, senin gibi birinin daha yükseklerde olabileceğini düşündürüyor.”
Elif başını kaldırıp göle baktı.
“Murat,” dedi sakin bir sesle, “benim değerim bir sıralamayla ölçülmez. Bu şehirde kar kış içinde sabah okula yürüyen, ama pes etmeyen yüzlerce öğrenci var. Onların azmini, bir tabloya sığdıramazsın.”
O an Murat sustu. Çünkü haklıydı. Üniversitelerin sıralamaları, laboratuvarların kalitesini, yayın sayısını, bütçeyi ölçerdi belki ama o göl kenarında bir öğrencinin umudunu ölçemezdi.
Erkeklerin Stratejisi, Kadınların Empatisi
Murat, mühendis aklıyla hep planlıydı. Ona göre çözüm, üniversitenin daha fazla proje üretmesi, hocaların daha çok yayın yapması, mezunların daha iyi yerlere yerleşmesiydi.
“Yani sistemli çalışırsak, sıralama da yükselecek Elif. Basit bir denklem bu.”
Elif ise farklı düşünüyordu.
“Belki de mesele sadece sistem değil Murat. Burada öğrenci kendini yalnız hissediyor. Birçoğu ailesinden uzakta, bursla okuyor, bazen sıcak bir çorba bile lüks oluyor. Sıralama, bu insan hikâyelerini hesaba katmıyor.”
İki yaklaşımın farkı, aslında toplumsal cinsiyet rollerinin eğitimdeki yansımasıydı.
Murat çözüm odaklıydı, sistemle mücadele ederken strateji kuruyordu.
Elif ise insan odaklıydı, sistemin içinde kalanları görmeye çalışıyordu.
Birinin derdi “nasıl yükseliriz”, diğerinin derdi “yükselirken kimleri kaybediyoruz”du.
Van’ın Soğuğunda Sıcak Bir Dayanışma
Kış geldiğinde, üniversitenin kampüsü beyaza büründü. Elif bir gün, yurt odasında üşüyen birinci sınıf öğrencilerini fark etti.
O an içinden bir ses yükseldi: “Bu üniversitenin sırası değil, sıcaklığı önemli.”
Bir dayanışma kampanyası başlattı. Battaniyeler toplandı, kitaplar paylaşıldı, yemekler pişirildi.
O küçük hareket, kampüste bir kıvılcım gibi yayıldı.
Murat ise bu inisiyatife mühendis mantığıyla yaklaştı.
“Tamam Elif,” dedi, “ama sürdürülebilir olması lazım. Gel bu kampanyayı dijital platforma taşıyalım. Bağış ve gönüllülük sistemini kurarız, diğer şehirlerdeki mezunlarla da bağlantı kurarız.”
Elif gülümsedi.
“Senin analitik aklınla benim kalbim birleşirse, bu üniversite dünyada birinci olur Murat.”
Ve gerçekten de, onların ortak çabası, Van 100. Yıl Üniversitesi’nin sadece bir eğitim kurumu değil, bir dayanışma merkezi olmasını sağladı.
Sıralamalardan Bağımsız Bir Başarı Hikayesi
Bir yıl sonra, Murat mezun olup İstanbul’a gitti. Elif ise Van’da kaldı, yüksek lisansına başladı.
Bir gün, üniversitenin web sitesinde şu başlığı gördü:
“Van 100. Yıl Üniversitesi Sosyal Sorumluluk Alanında Türkiye’de İlk 20’de!”
Elif’in gözleri doldu. Çünkü o biliyordu: Bu başarı bir laboratuvarın değil, bir dayanışmanın eseriydi.
Üniversitenin adı listelerde hâlâ çok üst sıralarda olmasa da, orada bir şey değişmişti: İnsanların kendine olan inancı.
Ve belki de asıl başarı buydu.
Forumdaşlara Sorular: Sıra mı Önemli, Hikâye mi?
- Sizce bir üniversitenin gerçek değeri sıralamada mı, yarattığı insan hikâyelerinde mi?
- Eğitimde strateji mi daha etkili, empati mi?
- Erkeklerin mantık merkezli, kadınların ise duygu merkezli bakış açıları bir araya gelirse, eğitim sistemi nasıl dönüşür?
- Bir okulun sıralamasını değil, sıcaklığını ölçebileceğimiz bir sistem mümkün mü?
- Ve siz, kendi üniversitenizi nasıl hatırlıyorsunuz — rakamlarla mı, insanlarla mı?
Sonuç: Van’ın Gölgesinde Doğan Işık
Van 100. Yıl Üniversitesi belki hâlâ Türkiye’de ilk 50’de değil. Ama orada okuyan her öğrenci, bir umut hikâyesi taşıyor.
Elif’in merhametiyle Murat’ın mantığı birleştiğinde, sadece bir üniversite değil, bir toplum dönüşüyor.
Çünkü gerçek başarı, sıralamalarda değil; bir öğrencinin “burada bir şey başardık” diyebilmesinde gizlidir.
Van’ın rüzgârı serttir ama içinde bir sıcaklık taşır.
Tıpkı 100. Yıl Üniversitesi gibi — dışarıdan mütevazı, içten muazzam.
Ve belki de forumda paylaşmamız gereken en büyük sır şudur:
Bazı başarılar listelere sığmaz; çünkü bazı başarılar kalpte yaşar.
Merhaba dostlar,
Bugün sizlerle sadece bir üniversitenin sırasını değil, bir şehrin kalbini, bir gençliğin umudunu ve bir ülkenin geleceğini konuşmak istiyorum. Ama bunu kuru istatistiklerle değil, bir hikâyeyle anlatmak istiyorum. Çünkü bazen rakamlar soğuktur, ama hikâyeler insanın içine işler.
Bu hikâye, Van Gölü’nün mavisine karışan umutların hikâyesi.
Ve belki de sizin hikâyeniz kadar tanıdık, benimkisi kadar gerçek.
Bir Şehrin Kalbinde Doğan Hayal
Elif, Van 100. Yıl Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde son sınıf öğrencisiydi. Gözlerinde doğunun ışığı, sesinde bir inat vardı. “Bu üniversite Türkiye’de kaçıncı sırada?” diye soranlara gülümser, “Benim kalbimde birinci,” derdi.
Elif’in bu sözü, kulağa romantik gelse de içinde bir direniş barındırıyordu. Çünkü o, eğitimde eşitlik arayışının, önyargılarla mücadelenin, bir kadının sessiz ama güçlü başkaldırısının simgesiydi.
Yanında, mühendislik fakültesinden arkadaşı Murat vardı. O, daha stratejik düşünürdü; “Sıralamalar önemlidir Elif, çünkü plan yaparken gerçeklerle yüzleşmek gerekir,” derdi.
İkisi birbirini tamamlayan iki zihin gibiydi — Elif’in duygusal sezgileriyle Murat’ın analitik aklı, Van’ın rüzgârında aynı masada buluşurdu.
Sıralamalardan Öte Bir Gerçek: İnsanın Değeri
Bir akşamüstü, Van Gölü kıyısında oturmuşlardı.
Murat elindeki telefona bakarak iç çekti:
“Bak Elif, bu yılki listede 100. Yıl Üniversitesi Türkiye’de 80’lerin civarında. Yani orta sıralarda. Bu, senin gibi birinin daha yükseklerde olabileceğini düşündürüyor.”
Elif başını kaldırıp göle baktı.
“Murat,” dedi sakin bir sesle, “benim değerim bir sıralamayla ölçülmez. Bu şehirde kar kış içinde sabah okula yürüyen, ama pes etmeyen yüzlerce öğrenci var. Onların azmini, bir tabloya sığdıramazsın.”
O an Murat sustu. Çünkü haklıydı. Üniversitelerin sıralamaları, laboratuvarların kalitesini, yayın sayısını, bütçeyi ölçerdi belki ama o göl kenarında bir öğrencinin umudunu ölçemezdi.
Erkeklerin Stratejisi, Kadınların Empatisi
Murat, mühendis aklıyla hep planlıydı. Ona göre çözüm, üniversitenin daha fazla proje üretmesi, hocaların daha çok yayın yapması, mezunların daha iyi yerlere yerleşmesiydi.
“Yani sistemli çalışırsak, sıralama da yükselecek Elif. Basit bir denklem bu.”
Elif ise farklı düşünüyordu.
“Belki de mesele sadece sistem değil Murat. Burada öğrenci kendini yalnız hissediyor. Birçoğu ailesinden uzakta, bursla okuyor, bazen sıcak bir çorba bile lüks oluyor. Sıralama, bu insan hikâyelerini hesaba katmıyor.”
İki yaklaşımın farkı, aslında toplumsal cinsiyet rollerinin eğitimdeki yansımasıydı.
Murat çözüm odaklıydı, sistemle mücadele ederken strateji kuruyordu.
Elif ise insan odaklıydı, sistemin içinde kalanları görmeye çalışıyordu.
Birinin derdi “nasıl yükseliriz”, diğerinin derdi “yükselirken kimleri kaybediyoruz”du.
Van’ın Soğuğunda Sıcak Bir Dayanışma
Kış geldiğinde, üniversitenin kampüsü beyaza büründü. Elif bir gün, yurt odasında üşüyen birinci sınıf öğrencilerini fark etti.
O an içinden bir ses yükseldi: “Bu üniversitenin sırası değil, sıcaklığı önemli.”
Bir dayanışma kampanyası başlattı. Battaniyeler toplandı, kitaplar paylaşıldı, yemekler pişirildi.
O küçük hareket, kampüste bir kıvılcım gibi yayıldı.
Murat ise bu inisiyatife mühendis mantığıyla yaklaştı.
“Tamam Elif,” dedi, “ama sürdürülebilir olması lazım. Gel bu kampanyayı dijital platforma taşıyalım. Bağış ve gönüllülük sistemini kurarız, diğer şehirlerdeki mezunlarla da bağlantı kurarız.”
Elif gülümsedi.
“Senin analitik aklınla benim kalbim birleşirse, bu üniversite dünyada birinci olur Murat.”
Ve gerçekten de, onların ortak çabası, Van 100. Yıl Üniversitesi’nin sadece bir eğitim kurumu değil, bir dayanışma merkezi olmasını sağladı.
Sıralamalardan Bağımsız Bir Başarı Hikayesi
Bir yıl sonra, Murat mezun olup İstanbul’a gitti. Elif ise Van’da kaldı, yüksek lisansına başladı.
Bir gün, üniversitenin web sitesinde şu başlığı gördü:
“Van 100. Yıl Üniversitesi Sosyal Sorumluluk Alanında Türkiye’de İlk 20’de!”
Elif’in gözleri doldu. Çünkü o biliyordu: Bu başarı bir laboratuvarın değil, bir dayanışmanın eseriydi.
Üniversitenin adı listelerde hâlâ çok üst sıralarda olmasa da, orada bir şey değişmişti: İnsanların kendine olan inancı.
Ve belki de asıl başarı buydu.
Forumdaşlara Sorular: Sıra mı Önemli, Hikâye mi?
- Sizce bir üniversitenin gerçek değeri sıralamada mı, yarattığı insan hikâyelerinde mi?
- Eğitimde strateji mi daha etkili, empati mi?
- Erkeklerin mantık merkezli, kadınların ise duygu merkezli bakış açıları bir araya gelirse, eğitim sistemi nasıl dönüşür?
- Bir okulun sıralamasını değil, sıcaklığını ölçebileceğimiz bir sistem mümkün mü?
- Ve siz, kendi üniversitenizi nasıl hatırlıyorsunuz — rakamlarla mı, insanlarla mı?
Sonuç: Van’ın Gölgesinde Doğan Işık
Van 100. Yıl Üniversitesi belki hâlâ Türkiye’de ilk 50’de değil. Ama orada okuyan her öğrenci, bir umut hikâyesi taşıyor.
Elif’in merhametiyle Murat’ın mantığı birleştiğinde, sadece bir üniversite değil, bir toplum dönüşüyor.
Çünkü gerçek başarı, sıralamalarda değil; bir öğrencinin “burada bir şey başardık” diyebilmesinde gizlidir.
Van’ın rüzgârı serttir ama içinde bir sıcaklık taşır.
Tıpkı 100. Yıl Üniversitesi gibi — dışarıdan mütevazı, içten muazzam.
Ve belki de forumda paylaşmamız gereken en büyük sır şudur:
Bazı başarılar listelere sığmaz; çünkü bazı başarılar kalpte yaşar.