Türkiye'de ne kadar mera var ?

Professional

Global Mod
Global Mod
Türkiye’de Ne Kadar Mera Var? Bir Hikâye Paylaşmak İstedim

Merhaba sevgili forumdaşlar,

Bugün sizlerle paylaşmak istediğim bir hikaye var. Bu hikaye, Türkiye'nin dört bir yanındaki meraların sesini taşıyor. Ancak bu ses sadece doğanın değil, aynı zamanda insan ruhunun da yankısı... Uzun zamandır düşündüm; belki de bu hikaye, çoğumuzun gözden kaçırdığı bir gerçeği biraz daha derinden hissedebilmemize yardımcı olur.

Bir zamanlar, meraların sessizliği ve sonsuzluğunda kaybolan bir çocuğun gözlerinden gördüm bu dünyayı. Hadi gelin, biraz bu çocuğun bakış açısından bakalım, meraları ve onların anlamını keşfedelim...

Bir Çocuğun Gözlerinden Mera

Gökhan, küçük yaşlarda ailesiyle birlikte Anadolu’nun bir köyüne yerleşmişti. Çocukken, hayalleri hep meralarda koşmak, o geniş alanlarda özgürlüğünü bulmaktı. Köyün etrafında uzanan yeşil çimenler, Gökhan’ın gözlerinde adeta bir cennet gibiydi. “Bir gün büyüdüğümde, bu meraları ben koruyacağım” diye sıkça söylerdi. O zamanlar, meralar sadece bir oyun alanıydı. Ancak büyüdükçe, meraların sadece çimenler ve toprak parçası olmadığını fark etmeye başladı.

Bir gün, köye gelen bir inşaat şirketi, köyün yakınlarındaki meraları satın almak için teklif sundu. Gökhan, o an meraların yok olacağını düşünerek büyük bir üzüntü içine düştü. Ailesi ve köy halkı bu teklifi kabul etti. Çünkü köydeki yaşama devam edebilmek için para kazanmak gerekiyordu. Gökhan, bu durumu kabul edemedi. Meraların kaybolacağını düşündükçe, bir şeyler eksik kalıyordu. Meraların sadece toprak değil, bir anlam taşıdığını çok sonra fark edecekti.

Kadınların Toprakla Kurduğu Bağ ve Empati

Ayşe, Gökhan’ın kız kardeşiydi. Ayşe, her zaman meralara, toprakla kurduğu bağa çok farklı bir gözle bakıyordu. O, merada sadece koşmakla kalmaz, toprağa dokunur, çiçekleri koklar, doğanın her zerresine sahip çıkarak büyürdü. Her zaman “Doğa, insanın ruhunu besler” derdi.

Ayşe, meraların ne kadar önemli olduğunu, aslında yalnızca bir ekosistem değil, bir yaşam kaynağı olduğunu hissedebiliyordu. Kadınların empatik bakış açıları, genellikle bu tür duygusal bağları anlamada çok daha güçlüdür. Meraların kaybolması demek, sadece bir alanın yok olması değil, o alanda yaşam bulan her şeyin, her canlının yok olması demekti. Ayşe, meraların insanlar için nasıl bir anlam taşıdığını anlamıştı. Onlar sadece bir doğa parçası değil, bir halkın geçmişiydi, bir kültürün temsilcisiydi.

Ayşe, Gökhan’la birlikte köyün kadınlarıyla bu konuda birçok kez sohbet etti. Kadınlar, aslında her biriyle toprağa ne kadar bağlı olduklarını, çocukluklarının o geniş alanlarda ne kadar renkli geçtiğini anlattılar. Her biri, meraların kaybolmasının sadece hayvanları değil, nesiller boyu süren yaşam tarzlarını da tehdit ettiğini biliyordu. Ayşe, kadınların bu konuda birbirlerine ne kadar destek olduklarını gördü. Birlikte, bu konuda bir şeyler yapmak istediler. Ama ne yapacaklarını tam olarak bilemiyorlardı. O zaman, Ayşe, köydeki herkesi bir araya getirip bir çözüm üretme fikrini ortaya attı.

Gökhan ve Ayşe: Bir Kardeşlik Hikayesi ve Çözüm Arayışı

Gökhan, meraların kaybolmasına engel olamasa da, Ayşe’nin önerisiyle, en azından yerel halkı bilinçlendirmek için bir şeyler yapmayı düşündü. Kardeşinin motivasyonu, ona farklı bir bakış açısı kazandırmıştı. Gökhan, ilk başta daha stratejik bir yaklaşım benimsemişti. Meraların korunması için devlete başvurmayı, bürokratik yollarla çözüm aramayı düşündü. Ama Ayşe, kadınların empatik bakış açısıyla ortaya koyduğu çözümde, sadece devletin değil, köydeki herkesin el birliğiyle bu konuda bir şeyler yapabileceğini düşündü.

Birlikte, köydeki meraların geleceği üzerine bir köy toplantısı düzenlediler. Katılan herkes, hem çocukların hem de büyüklerin doğaya ne kadar bağlı olduklarını ve meraların yok olmasının sadece maddi değil, manevi bir kayıp olduğunu dile getirdi. Gökhan, köy halkının toprakla kurduğu bu derin bağın, aslında en güçlü savunmaları olduğunu fark etti. Ayşe, köydeki kadınların doğa ile olan ilişkilerini ve ona sahip çıkma arzusunu görünce, bunun sadece bir köy sorunu olmadığını, tüm Türkiye için önemli bir mesele haline gelebileceğini fark etti.

Meralar ve Gelecek: Hangi Çözümü Öneriyorsunuz?

Bu hikaye, yalnızca Gökhan ve Ayşe'nin hikayesi değil, aslında tüm Türkiye'nin hikayesi. Meralar, yalnızca toprağın bir parçası değil, kültürümüzün, geçmişimizin, hatta geleceğimizin bir yansıması. Bugün, Türkiye'deki meraların ne kadarının yok olduğunu, ne kadarının korunmaya çalışıldığını düşündüğümüzde, belki de hepimizin bir şeyler yapması gerektiğini hissediyoruz. Ancak çözüm, sadece stratejiyle değil, aynı zamanda empatiyle de bulunabilir. Erkeklerin daha çok çözüm odaklı yaklaşımları, kadınların ise doğayla kurdukları ilişki üzerinden verdiği duygusal cevaplar bu dengeyi kurabilir.

Sizce meralarımızı korumak için daha etkili ne gibi adımlar atılabilir? Gökhan ve Ayşe’nin hikayesinde olduğu gibi, biz de köylerimizde ya da yerel halkla birlikte bu konuda neler yapabiliriz? Türkiye’deki meraların geleceği için hep birlikte düşünmeye, önerilerde bulunmaya ne dersiniz?